30 Ağustos 2010 Pazartesi

istanbul hikayeleri - esra

Onu tanımlamak için en güzel kelimeler bir yarışa girdiler 300 promillik zihnimde. Galatadan İstiklalin arka sokaklarına kadar duvarlara çizilmiş sarı yumruklar tek tek suratıma indi her cevapsız kalışımda onun karşısında. Havada uçuşan kelimelerin üzerine bastım tek tek ve gökyüzüne çıktım. Ve gördüğüm şeyi şöyle not aldım zihnimin karalama defterine; “O kadar merkezindeydi ki herkesin ve şehir bile buna kayıtsız kalamayıp her gece kucak açtı ona..Ve o bundan uzak kalamadı!” Onun tarafından sevilmek mi? Nasıl anlatılır bilmem ama, birkaç saniye sonra onun dudakları arasında yok olacağını bilen cheetos paketindeki küçük cips tanesi olsan dahi bir lütuf gelir insana. Bir zamanlar 3 parçalık bir puzzle varmış, en önemli parçası kaybolmasın diye diğer ikisi onu yanlarından hiç ayırmazlarmış!! O giderse sihri bozulurmuş şehrin. Formülü bozulurmuş hayatın ve şehir dururmuş…Onlar bu şehrin “ünsüzleri” aslında!!…İstanbul x ( I + U + E) = bebeeeem!!

29 Ağustos 2010 Pazar

Kör Bir Minör

Kör Bir Minör

Yalnızlık bir ara ses hayatın nota defterinde. Bir es gibi dünya susuverdiğinde, doğru adımı gösteren ince bir solo kulaklarında. Duvarlarına çarpan aksak ritimler aslında hayatına girip çıkan küçük avuntular. Akordu bozuk bir gitar bu yan çizişlerimiz ve milyonlar önündeki korkak bir vokal içimizdekileri kolayca söyleyemeyişimiz. Asla hatırlamayacağımız doğaçlamalarımız sağa sola savruluşlarımız. Doğru akortları bulmaya çalışmak gibi bir şey cevapları arayışımız bu yalancı dünyada. Kör bir minör yarım adım uzağımızdaki mutluluğu göremeyişimiz. İçten içe bizi kavuran bir Mi olma isteği, sevdiğimiz Fa’nın yanı başında olduğunu bilme güvencesiyle.

12 Ağustos 2010 Perşembe

istanbul hikayeleri - uygar

Sessiz birisi Uygar! Konuşunca 50 kişilik bir tiyatro gibi ama yinede sessiz. Söyleyemediği kelimeler var sanki yastık altında sakladığı. Boğazı görmeyen terasından baktığında bütün İstanbul’u çizebilecek kadar derin…Kurallarla doldurulmuş aydınlık dünyanın tam karşısında durup, hızla önünden geçen safsatalara rağmen, yeşil ışıkta bodozlama yürüyen bir insan. Her karede kendine farklı bir dünya yaratabilecek kadar çok o. Her bir kare ondan bir hücre sanki, her bir düşünce balonunun bir anda beyninde patlayıp merceğin içinden geçip hayat bulduğu kişi o! “Gece geceliğini çıkartmış yanı başımızda bizi dinlerken” biz 4 kişiydik aslında ama o bizi 123 kişiye bölmüştü. “garip bir şeydi ama tamam…” dinlenilesi, yaşanılası biri o ve aslında damla’da da dediği gibi “çok da konuşmaya gerek yok ” onu yaşaman lazım!!!

12.08.2010
IZMIR

istanbul hikayeleri - ismail


Mutlu şeyler yazdığımda sevinecek insanları tanıdım uzun zamandır gidemediğim ama en sonunda gittiğim bir şehirde. Aslında hep ordaymışım sandım kendimi. Bir süreliğine uzak kalmış ve tekrar yuvama dönmüş gibi hissettim.

Bir insan var orda…zamanında ortalığı kasıp kavuran Kurt Cobain’in tek anlamlı cümlesine en çok yakıştığını düşündüğüm! “Olmadığım biri gibi görünmektense, kendim olduğum için nefret edilirim daha iyi”. Bu insan düşündüklerine gerçekten sıkı sıkıya bağlı! Onu yolundan çevirmeye çalışmadım hiçbir zaman ama bazen Uygar’ın da dediği gibi “Ismail! şuanda şu elimdeki bıçağı anlına saplamak istiyorum” dediğim zamanlarda oldu aslında. Umarsız oluşuna ama inandıklarını deli gibi savunmasına hep hayran kaldım. Bir insanın dünyaya kafa tutmasını gördüm onda ve adımın Erkan olduğunu bildiğim gibi yozlaştığına emin olduğum bu hayatın tam ortasında çokda karmaşık olmaya gerek yoktu aslında ve bunu ondan öğrendim. Hepimiz suretler ararız hayatımız boyunca; tam anlının ortasından beynini bize açmış yüzler ararız ve bir yazarında dediği gibi bu dünyada bir yüz bulmak çok zordur, gün gelir hepsini yakmak isteriz. İşte o yüzün farklı bir dil konuşması gerekir sizinle, ana dilinde ama farkı anlayın işte! ben o dili onunla konuştum, dinledim, anladım…Aklıma esip medeniyete siktir çekmek isterken onun yanımda olup duymasını isterim çünkü bazen en çirkin suçlara medeniyet maskesi takılır ya, işte bunu en güzel onunla konuşabilirim bunu anladım…

12.08.2010
IZMIR