Babama..
Saçımda 10 yıldır gezmeyen bir el;
hani ağır olmadı mı be baba, ne işin var orada? Sabah sigarasından parmaklarına
sinmiş keskin izmarit kokusunu bile özledim. Rakının yanında annemin aşkla
hazırladığı kavun peyniri hep benim için yarım bıraktığını da bilirim. Dedim ya
çok ağır oldu bu gidiş. Hani yapacak çok iş vardı daha. Yazlığı boyayacaktık. Çitler
eskimişti; yeni tahtalar, bir güzelde vernik. Açacaktık biralarımızı Cahit
Berkay dinleyecektik gün boyu. Güneşi kulağından tutup fırlattıktan sonra bir ufuktan
diğerine, hadi yak bakalım diyecektin şu mangalı ufak ufak. Her zamanki gibi çaktırmadan
ağzımdan laf almaya çalışacaktın ergen zamanlarımdaki çapkınlıklarıma dair. Ve ben
hep
“kendi kaderine bir küçük figüran”
edalarında başımı öne eğip utanacaktım. Ve şimdi bu ağır olmadı mı be baba? Sensizken
tam olacak mı bu kalp sandın. Yarım yarım yaşarken yarısını da kurda kuşa
yedirdik. Hani olsan, dolu dolu bir küfür çıkardı ağzımızdan, dudaklarının
üzerine düşmüş bıyıklarının arasından süzülüp hayatın omuriliğine saplanan. Ama
dedim ya! Oldu mu bu şimdi? Dokunsaydım, vay yakışıklı bugün senin günün deseydim
yine! Her Pazar yaptığımız gibi pizzamızı pişirip Western filmi izleseydik.
Dörde Özlem’i dinledikten sonra ikimizde aynı anda büyüksün Cahit Baba
deseydik. Hani oldu mu şimdi bu, oldu mu?