29 Ocak 2012 Pazar

hayat...


sene 2001, Denizli'de küçük bir oda tiyatrosundayım, toplasan 30 kişi var, yok... sahnede Mor ve Ötesi...
yeni albümlerini tanıtıyorlar...ve o güzel albümün en güzel parçası; hayat...

25 Ocak 2012 Çarşamba

Savaş Baltalarını Gömelim...

Yıllarca çığırtkanlık yaparak karşıladık ülkemize karşı yapılmış ve bizim pek de sevmediğimiz konuları. Fransa senatosunun onayladığı (ki onaylanacağı çok aşikardı) Ermeni Soykırımını yok sayanlara cezai yaptırım uygulanmasına yönelik yasa Sarkozy açısından tam bir zafer oldu. Hem Ermeni kesimin oyunu güvence altına alırken hem de Türkiye karşıtı sağ görüşlü (biz buna kısaca Türkiye’yi AB de görmek istemeyenler diyebiliriz) kitleninde sempatisini kazanmış oldu. Peki Türk halkı olarak biz ne yapmalıyız konusuna gelirsek; İlk önce halkımız savaş baltalarını gömerek işe başlayabilir. Yıllarca en tepedeki kişlerden yerel yönetimlerdeki en küçük yapılara kadar herkesin ağızlarını açıp gözlerini yumduklarını görmeye alışmıştık. Havada 50 tane tehtitkar cümle uçuşur, iptal edilmeyen ihale kalmaz, boykotlanmamış ürün kalmaz, siyah çelenk bırakılmamış konsolosluk ya da elçilik bırakılmazdı. Sanırım yıllar bizi yavaş yavaş akıllandırıyor. İlk defa sessizlik hakim ve bence bu durum yasa onaylanır onaylanmaz RTE’ın konuşmasına kitlenen Fransız siyasetçilerini oldukça rahatsız etti. O alıştıkları çığırkanlığımızı görmeyince içten bir telaş olmadı desek yalan olur. Devir ekonomi devri ve akıllı bir dış politikayla sözlerin, bağrışmaların yerini anlamlı adımlar atıp alışılagelmiş Türkiye çizgisinde olmadığımızı şu süreçte özellikle Avrupa’ya anlatabilmemiz lazım. Zaten 60 yıldır devam eden Avrupa serüvenimizin bir türlü sona ulaşamamasının  tek sebebi kendimizi bir türlü anlatamamamız ve siz bize böyle yaparsanız bizde çantamızı alıp masadan kalkıp gideriz yaklaşımıydı. Unutulmaması gereken en önemli şey “koşullar” ortaya koyulacak reaksiyonların en önemli etken maddesidir. Lozan da masadan kaltığımızdaki koşullarla günümüz dünyasındaki koşulları aynı kefede değerlendirmeyen zihniyetler ve yönetimler Türkiye’ye birşeyler kazandıracaktır. Bu aşamada her bir bireye önemli görevler düşmektedir. Facebook’ta, Twitter’da Fransızlar şöyle yalancı, bunlar kendi geçmişlerine baksınlar vb. paylaşımları bir kenera bırakıp daha fazla okuyup, bunları etrafımızdaki konuya hakim olmayan kişilere aktarma zamanı...

16 Ocak 2012 Pazartesi

yerin adı: "bırak"


Çocukluğumda sessiz bir yolcusu olduğumu anladığım zaman bu dünyanın, bir klavyenin arızalı seslerinden olmaya karar vermiştim. Kimseyi ortadan ikiye ayırıp acıtmadan yürüyüp geçerim diyordum yanı başlarından. Öyle sessiz oluyordum ki gölgem kendi sessizliğini benim yanımda fırtına sanıyordu. Hamurum ne kadar ince açıldıysa artık içimi dışımı görmek çok kolaydı. Delip geçmekte… Ve bir çocuk sessiz bir yolcu olduğunu anlamışsa bu hayatta, yüzündeki tebessüm onu hemen ele vermeli bence. Sessiz ve güzel bir yolcu..kimsenin kalbini kırmadan…

15 Ocak 2012 Pazar

C.U.T.E. / Shoulders


bir parçanın ismi "shoulders" olduğunda kendisini ancak bu kadar güzel dillendirebilirdi :)

8 Ocak 2012 Pazar

libella swing by parov stelar

:)
bazen hiçbir şey yazmaya gerek kalmaz. sessizliğin en anlam verici yanı ortaya çıkar. birden hayattaki en anlamlı ve etkili cevaba dönüşür sözlerin ortadan yok oluşu...hediye ediyorum o zaman bunu sana...

2 Ocak 2012 Pazartesi

Kendi Kiralık Katilim


Yüzmeye Jack Daniels kıyısından başladım 31.12.2011 akşamı. Yanımda can simidi olarak sadece kola vardı. Çok yavaş ilerliyordum tıpkı ıslak betonun üzerinden sessizce geçen salyangoz gibi. Kalabalığa aldırış etmiyordum ve kim kimin masasında diye sormadan yürüyordum insanların arasından. Sanki derin bir nefes almış ve suyun altından gidiyormuşum gibi sesler kesilmişti etrafta. Tek gördüğüm şey insanların gülen suratlarıydı. Birde minicik etekli ve uzun topuklu kızların alkolün etkisiyle zeminle French Kiss yapmalarıydı. Yağmur bir bardağın alabileceğinden çok daha büyük bir şeyin içinden boşalıyordu kesinlikle yeryüzüne. Ve aklımın ucundan geçmiyordu gece evime dönerken içine düşmem için hazırladığı gölet tuzaklarını. En değerli hazinesi bir bali torbası olan evsizler gibi sıkı sıkı tuttuğum küçük pet şişemin içindeki Jack&Cola dan küçük yudumlarla alkol takviyesi yapıyordum damarlarıma. Aklımda tek bir isim ve tek bir yüz vardı etrafımda onlarca ses olmasına rağmen. Donuk bir yüz ve üzerimdeki siyah deri ceketimle kiralık katil gibi yarıyordum kalabalığı. Kimse duymadan, kimse görmeden öldüreceğim kişiyi arıyordum kuduz bir köpek gibi. Kendimi arıyordum! Son bir yılın muhasebesine oturduğumda kendi kiralık katilliğimi yapacak kadar çok neden bulmuştum zaten ve karşılığında kendime ödediğim tek şey bir yudum daha alkol oldu ve başımı gökyüzüne kaldırıp yanaklarım üzerindeki damlacıkların hangilerinin gözyaşını olduğunu kamufle eden yağmur bulutlarına teşekkür ettim. O gece bir kişiye mesaj yolladım sadece ve karşılığında yazdığı gibi ben mutlu ettiğim için değil, mutlu edemediğim için mutsuzdum. Tarihime kazınan 2011 bitti artık. Kendimi öldürdüm bir gecede ve kendimden doğdum.