11 Temmuz 2010 Pazar

O Yabancının Omzunda

Bırak açılsın öfkemin kapısı ve dağıtsın beni çevreleyen bulutları. Hataların kurbanı olmuş zayıf yanlarımı söküp atsın, yırtsın beni yutan bu zayıflık zarını. O an ağlasın tüm yetim özlemlerim ve senin siluetin berilsin gittiğin o uzun koridorun sonunda, benim asla gitmeyeceğim yerdeki. Bir çiçek, tohumunu rüzgarın koynuna saklayıp senin bulunduğun topraklara yollasın. En sevdiklerin olsun, dokunursan öleceklerini düşüneceğin kadar çok. Sonra deniz fenerinin yamacında bana en sevdiğin şarkıyı söylemelisin. Ben duymayayım ama öyle içten söyle ki uzaktan geçen kaptanlar ağlasın. Ben uykumdan uyanayım sadece ve bir anlam veremeyeyim duyduğum seslere ama kaptanlar ağlasın uzak limanlara yolculuklarında. Bir gün bir barda “to bid you farewell” dinlerken yanıma gelip sakız satmaya çalışan küçük kızın gözlerinde göreyim seni. O ekmeğini çıkartırken ben günahlarımı çıkartayım bir sonraki günü düşünüp, bir öncekini avuçlarımda ezerek. O gece ruhsuz bir sevişmenin kurbanı olayım alkolün ön ayak olduğu ve uyandığımda aşina olduğum benini arayayım o yabancın omzunda. “İnsan, kendisini öfkesine hapsettiği zaman uzaklaşır bulunduğu noktadan ve sahip olduklarından” diyerek başlayan bir romanın sonunda göz yaşlarını tutamadığını bana söylediğin günü düşüneyim o sabahın gecesinde. Ve bir şeye yakın hissettiğim zaman ruhumu, aslında hiçbir şeye uzak olmadığımı anlamaya çalışacağım uzun bir gecenin ortasında bulayım kendimi. Bedenim bölünsün ikiye ve bir tarafımla ince ve kırık bir köprüden yolların sonuna ulaşırken; diğer yanımla bir köşede aslında kaderinde sonunun olabileceğini fark edeyim. En sonunda vardığım noktayı şöyle not alayım defterime; “Yaşamak için güzel fakat düşünmek için zalim bir süreç yokluğunun. Çünkü içinde sen olan yokluk dahi mutlu ediyor beni”.
27.05.2006
Ceyhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder