Hiç anlamadım gecenin tam da
güneşe hadi eyvallah deyip yavaş yavaş kaybolduğu zamanlarda ve rutin hayatın
bir parçası olmam için beni uyandıran 06:45 alarmıma ramak kala neden bazı
şeylerin özellikle beynime girip çıkmak bilmediğini. Aslında sus pus olmuş bir
protesto modundayım ne zamandır ve daracık bir sokakta omuzlarım duvarlara
sürte sürte ilerliyorum işte. Tuttuğum kalemi sol elimin ortasına saplamaktan kaç
kere döndüğümü çoktan unuttum. Aslında benim de bilemediğim sebepler var ve
başkalarına anlatmaya çalışmanın ne kadar fayda etmez bir şey olduğunu bardaklara
doldurup doldurup içtim. “Zaman” la aramız açıldığından beri yelkovanı söktüm
yerinden ve yolculuklar beğenmeye başladım en güzel kartpostallardan. Hani güzel
bir kalemin dediği gibi “ içimdeki
haritadan nasıl bir yolculuk olduğunu seçiyorum önce, en kutup yerlerinden daha
sıcak yaşamlar bulmak için, kendimi götürüp beni sana bırakmak için, sırf başka
yaşamlarla uğraşarak, onların karmaşık yaşamlarının otelinde kalarak sadece bir
unutuşu ertelemek için. O kadar uzağa gitmeliyim ki bir dönüşü önemseyecek hiçbir
sebebim kalmasın…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder